26 Şubat 2010 Cuma

Hayat denen nehir



Adına hayat denen nehir, işte akıyor. Sakin, kararlı; varacağı yeri biliyor çünkü. Onu bekleyen bir okyanus olduğunu biliyor. Zaman zaman hızlanıyor özlemine yenik düşmüşcesine, sonra yine sakinleşiyor bilgecesine. İçinde yüzenler, onunla beraber akıp gidenler ve suya girmeyip kıyıda yürüyenler, piknik yapanlar.

Ben de önceleri kıyıda yürümeyi, yüzenleri seyretmeyi yeğledim. Güvenliydi yaşamın kıyısında yürümek eylene eylene, yaşamın içinde yüzenleri, çarpınanları, kıyıya çıkmak isteyenleri ve akıp gidenleri seyretmek... Ne zamana kadar? Korkumu yendiğim ana kadar.

Evet. Hayatın içine dalmaya korktuğumu fark ettim önce, sonra ne kadar yavaş gittiğimi. Suyun içindekiler benden daha çabuk varacaklardı okyanusa. Korkularıma meydan okumalıydım, bir de suyun içinde olmayı denemeliydim; çırpınarak, yüzerek ve yorulunca bir yaprak gibi kendimi ona teslim ederek akmayı denemeliydim. Gözümü kapatıp attım kendimi suya kararımdan caymamak için. Önce suyun serin dokunuşunun şokunu yaşadım. Yavaş yavaş alıştım. Şimdi hazzını yaşıyorum. Şimdi suda yüzenleri değil, kıyıda gezenleri seyrediyorum. Birlikte yola çıktıklarımız çok geride kalmışlar onları göremiyorum. Sırtlarını rüzgâra verip hızlananlar, koşanlar var. Bir ağacı ya da kayayı siper alıp rüzgârdan da kaçanı var. Onlar yerlerinden memnun tadını çıkarıyorlar besbelli. Hakları da yok değil. Nasıl olsa önden gidenler, arkadan gelenleri bekliyecekler huzura varmadan önce.



1 yorum:

  1. İsmin gibi soyadın gibi ince ve derin akıyorsun çok begendim

    Ayhan Erer

    YanıtlaSil